20061120

kar

Dengede durmaya çalışan insanlara bakıyordu, bir de okuldan apar topar dönmeye çalışan çocuklar, çantaları omuzlarında ağır bir yük halini almış, aslında durumdan oldukça hoşnut ve hiç beklemedikleri bir oyuncağı bir anda ellerinde buluvermişler. Chievo’ya üç senedir yağmayan kar dört saat boyunca durmayarak onca vaktin intikamını almaya çalışıyor gibiydi, ocak, 1995, hava hafif sisli ve beyaz.

Markete uğradı, bitmiş sigarasının boş paketini köşede gözüne ilişen çöp kutusuna atarken çırakla göz göze geldi, birkaç saniyeliğine, öylesine. Güzel kız diye düşündü çırak, aslında daha fazla bakmak isterdi, öylesine, birşey beklediğinden ya da umduğundan değil, sadece güzel birşeye bakabilmek için, bakamadı. Kasada duran yaşlı kadının uzanamadığı paketi alabilmek için yardım etti, güzel bayana sigarasını uzattı, ayrıldılar.

Kar inatla yağıyordu, pencereden bakan kimseler evlerinin sıcağında sakin bir öğleden sonrası çaylarını yudumlarken dışarıda kalan yakınlarının da aralarına katılmalarsını bekliyordu, kapı çalınacak, bir müddet hava bültenlerinde yağan karın malum kaderinin ne olacağına dair haberlerden bahsedilecek ve hayat kaldığı yerden devam edecekti, sanki kar hiç durmayacak zannedecekti herkes, o ev ve o evin sakinleri. yaşlı kadınlar örgüleriyle başbaşa kalmalı, akıllarına birkaç güzel hatıra gelmeli ama arada gözlüklerinin üzerinden perdeyi açmadan karın hala yağıp yağmadığını kontrol ediyor olmalıydı ayrıca, okuldan dönebilmiş çocuklar ise dışarı çıkıp oynayabilmek için annelerinden izin istemeliydiler ve baba bu tablonun içine en son giren olmalıydı, biraz yorgun, işleri aksadığı yahut trafikte takılı kaldığı için hafif sinirli, yine de gülümseyerek.

Biraz sonra geleceği yokuşlu sokakta birkaç arabanın mücadelesini izleyeceğini bilerek adımlarını sıklaştırdı. İlkokula giderken keşfettiği basit bir yöntemle kaymadan yürüyebiliyordu, kaldırımın kenarında birikmiş, o zamanlar pofuduk ismini verdiği karlara basarak. Ortaokul ikinci sınıfın kışında çok sevdiği yeni ayakkabılarının kar suyundan zarar görebileceğini düşünerek kimselere söylemediği keşfinden bu seferlik vazgeçtiğinde maalesef ciddi bir şekilde düşmüş, peşinden gelen yaşlı amca yerden kaldırana kadar ağlayarak oturmak zorunda kalmıştı. Chievo’ya o yıllarda daha sık kar yağardı ve herkes ayakta kalmak için bir yol bulmak zorundaydı, küçük aklıyla böyle bir şey düşünmüştü.

Tahmin ettiği gibi kırmızı bir araba yokuşta yan çizerek durabilmişti, arabanın sahibi genç çocuğu kaygılı gözlerle bir çıkış yolu bulmaya çalışırken ve biraz da üşümüş şekilde gördü. Birkaç kişi yardım etmeye geldi, hep birlikte konuşmaya başladılar, duyuluyordu, gaza fazla basmamalıydı, zincir takılsa rahatça çıkardı bu araba, direksiyonu tam kırmalıydı ki biraz toparlayabilsin. Siyah paltosunun birşeye takılmayacağından emin olduktan sonra direğe yaslanıp izlemeye başladı. Durum giderek vahim bir hal almaktaydı, kalabalığa iki kişi daha eklenmiş ve ufak çaplı toplanan kriz masası o vahim duruma müdahale etmeye çalışıyordu, artık kırmızı arabanın sokağın yukarı kısmına ulaşıp siyah paltolu kızın yanına gelmesi genç adamın kontrolünden çıkmış ve toplum için çözülmeden bırakılmayacak bir sorun haline gelmişti. Birkaç deneme, olmadı, beceremediler, yürümeye devam etti.

Şimdi birisiyle tanışabilirdi, böyle sessiz sedasız yürürken yanına gelebilecek herhangi bir yabancı nazikçe merhaba diyecek ve böyle bir tanışma için görülebilen en kolay konu kardan bahsetmeye başlayacak, konuşma bir yerde tıkanınca geri kalan hayatında ne yaptığını soracaktı. Tabii o da nezaketen aynı soruların değiştirilmiş cümlelerini adamın kendisini reddedilmiş hissetmemesi için iletecekti, böylece yürüyeceklerdi. Karşıdan gelen, ellerini cebine sokmuş ve kendisi gibi siyah paltolu adamın bunun için uygun olacağını düşündü, belki de filmlerdeki gibi (ya da çocukluğu) düşmüş taklidi yapmalıydı, bu birşeyleri başlatmak için iyi bir fırsat olabilirdi, böylelikle adam kahramanca bir tutumla yaklaşabilecek, yardım edebileceği birşey olup olmadığını sorarak elini uzatacaktı, iyi bir senaryoydu bu. Siyah paltolu adam, siyah paltolu kızın yanından geçip gitti.

Churcalie caddesi her zamanki neşeli ve kalabalık halinin aksine sakindi, şehrin üzerinde egemenliğini ilan eden beyaz hiç bir yere torpil geçmemişti anlaşılan. Fırının önünde gazete satan amca hala yerindeydi, Chievo’dan son haberler, bu soğuk günde okumanız için. Bir tane cevizli ekmek, bir tane de gazete aldı. Dik yokuşu kolaylaştırmak için yapılmış dik merdivenlerden çıkmaya başladı.

Birden bir ses duydu, ilerideki adam balkona doğru dönmüş bağırarak birşeyler anlatıyor, balkondaki adam da ellerini iki yana doğru açmış cevap veriyordu. Kocaman yaşlı başlı adamlar olmasa birazdan kar topu oynamaya başlayacakları gerilimli bir anda olduklarını düşünürdük, al sana, al sana diye uçuşan beyaz şeyler. Biraz daha yaklaşınca konuyu anlayabildi, balkondaki adam balkonundaki karlarını kürek gibi birşeyle aşağıya doğru atarken balkonun altından geçmekte olan adam beklenmedik hain bir saldırıya uğramıştı. Balkondaki adamın dikkat etmesi gerekirdi diye düşündü balkonun altından geçen adam ama balkondaki adam iyi bir noktaya parmak basmıştı, zaten kar yağıyordu, bunda büyütülecek ne vardı ki.. aslında ikisi de hatta onları izleyen farketmedikleri kız bile içten içe gülüyordu, bu saçma konuşma ve onca hareret on saniye sonra hadi canım sende denilerek bitip gidecekti, sıradan beyaz bir günde sıkılmış iki yaşlı adamın inatlaşmasıydı, hepsi bu, saçma ama saçma olduğu için güzel.

Karşıdaki kaldırımdan ortaokul arkadaşının geçtiğini gördü ki aynı görme işlemini onun da yapmaması için başını öne doğru eğdi. Uzun zamandır birbirine rastlamayan bu insanların karşılaşmalarında önce sahtekar ve heyecanlı bir hatır sorma faslı olacaktı, gündelik hayata dair sorular takip edecek, neler yapıyorsun bakalımla finale yaklaşılacak, muhakkak görüşelim ile de kapanış yapılacaktı, gerek yok. Konuşmayı çocukluğundan beri fazlaca seven bu arkadaş fazlaca sevmeyen bir diğerinin bütün kimyasını bozacaktı, daha cevabını almadan bir soru daha soracak, sonra bir soru daha, böyle bir günde isteyebileceği en son şey. Tabii bu çok konuşan kızın, çok konuşmayan kızın masumca hoşlandığı çocuğu çaldığı lise bir yazını da notlarımıza eklemek lazım. Hatıra defterlerine nefretle anlatılmış, kızgın satırlar, bazı şeyleri neden inatla unutmak istemeyiz ki ?

Yaşadığı apartman çok uzaktan da olsa gözükmeye başlamıştı, zar zor gitmeye çalışan otobüslere binmeyi düşündü, üşümemişti bile, yürümek yapabileceği en iyi şeydi, devam etti.

Yanından geçtiği cafenin camında bir ilan gördü, yalnızca öğle saatlerinde çalışabilecek bayan eleman arıyorlardı. Bir arkadaşın böyle çok yormayacak birşeyler aradığı aklına geldi, çantasından küçük defterini çıkartıp telefon numarasını yazdı. Cafenin sloganı hoşuna gitti, iyi insanlar için iyi kahve.. içeriye girdi, öğle saatlerinde çalışan bayan elemanlardan birine doğru yöneldi, iyi bir insan gibi hissedip kahve istedi, eleman gülümseyerek sadece iki dakika içerisinde hazır olacağını söyledi. Etrafa bakındı, basit bir cümlenin etkisiyle oturan herkesin çok mutlu ve harika kimseler olduğunu düşündü, kahveyi aldı, soğuk beyaz dünyaya geri döndü.

Saat 3 olmasına rağmen hava kararmaya başlamıştı, sokak lambalarının nasıl yandığını düşündü, bu işten sorumlu olan birisi farkedip evet yakalım mı diyordu yoksa çok üstün bir teknoloji böyle şeyleri anlayabilir miydi, anlayamadı. Birkaç delikanlının kartoplarıyla lambayı vurmaya çalıştığını gördü, on atıştan ikisi başarılı, tabii başarı kriteri lambayı patlatmaksa bunlar da sayılmaz. Denizi olan kentlerin dışarıdan gelenler için kolayca hissedilen laubali hali gibi kara alışmamış bir şehrin beyaz bir eğlence bulmasına benziyordu, kaybedileceği az buçuk bilinen ama kimsenin kendisine çaktırmadığı.

Apartmanın önünde biriken karları temizleyen kapıcıyı gördü, adam nazikçe dikkat edin yerler kaygan diye uyardı. Çantasından anahtarı çıkartırken sigarasını düşürdü, yerden aldı.

Hava iyice kararmaya başlamıştı, marketin çırağı evine gitmek için paltosunu tezgahın arkasında asılı olduğu yerden aldı. Sigara almaya gelen kızı düşündü, birkaç saniye, ama öylesine, sırf güzel birşeyi düşünebilmek için.

Kapıyı açtı, içeri girdi, çoktan az azdan biraz çok, farketti ki üşümüştü.








,

0 Comments:

Post a Comment

<< Home