20060129

harika

Harika bir baharın en orta yerinde duruyorlardı, farketmeden. Aynı baharın insanı sıkmayan ama her an yaz olacakmış gibi duran öğle vakitlerinde ve tüm caponların “day dreaming” diye tabir ettikleri gündüz hayal kurmalarının öylesine yalanlarında ilk kez birbirlerini gördüler. Oysa ilk görüşte aşk, gazetelerin altıncı sayfalarındaki kadın yazarlar için sevgili okurlarının gönül maceralarına cevap yazmakta zorlandıkları ender konulardan biridir. Lakin İsviçreli bilim adamları aynı gazetelerin son sayfalarında “aranılan hormon bulundu” diye sevinçli başlıklar altında bunu anlatırlar, neyse ki bu bizim konumuz değil.

Çocukluğunda mathilda’yı uyandırmak o kadar zordu ki kendisinden dört yaş büyük abisi büyükbabaları geldiğinde kahvaltıya yetişebilmesi için ancak suyu kullanarak bunu başarabilirdi. Mathilda bir müddet etrafına şaşkın gözlerle bakınır, hala uykuda olup olmadığını iyice kontrol ettikten sonra ancak yataktan çıkardı. Yataktan çıkıp hızla ilerlediği hayat pek de güzel değildi o zamanlar, on altını yeni bitirdiğin dakikalarda herşey daha bir zor gözükür zaten.

Louis ise ailesinin göz bebeği, komşularının örnek göstereceği kadar ağırbaşlı, derslerinin hepsi pek pek iyi biricik bir gençti, yıllardan 1972 (bugün hangi yıl diye sormayın.) arkadaşlarının bir kısmı sürekli bir şeyler düşündüğünü, bir kısmı ise gerçek bir geri zekalı olduğundan böyle sessiz sakin durduğunu zannederdi. Zannetmek Louis’in yeniliklere pek de açık olmayan sözlüğünde önemsiz bir kelimeydi, zannedersem kendisi böyle şeyleri pek takmazdı.

O gün ikisi için ne kadar neşeli idi yoksa duvara bir çentik daha atmak için geceyi bekleyen sıradan bir yirmi altı saat diliminden mi ibaretti, hatırlamıyorum. Ek bir not vermek gerekirse, ilk paragraftakine benzeyen garip bir sıcak vardı, ikisi de işten erken çıkmışlardı, ikisinin de yüzünde nedensiz bir asıklık asılı kalmıştı. Bir kaldırımın karşı karşıya gelen iki yabancısıydılar, birbirlerinin yanından bunu bilerek geçtiler, yalnızca birkaç saniye için gözleri birbirine değdi, hepsi bu. Louis hayal gördüğünü sandı, Mathilda arkasına bakınca yolunda yürüyen ciddi bir adamı gördü. Merak etmeyin, bu hikayede inanılmaz bir tanışma sahnesinin kahramanlarına maalesef rastlamayacağız.

Mathilda eve gelince anahtarlarını girişteki gardırobun böyle günübirlik ödünçler için özenle hazırlanmış kısmına bıraktı. Kahve yapmak için mutfağın yolunu tuttu: bulaşıklar; caponlar kendi kendine duş almayı becerebilen eşyalar yapmalılar. Televizyondaki birkaç kanalda gezindi, çok sevdiği eski bir filmin en iyi konuşmalarına ait on dokuz dakikalık kısmını izledi, uyuyakaldı.

Louis ise hemen eve dönmek yerine uzun zamandır görmediği lise arkadaşının yanına uğradı, lise arkadaşı Louis için hep iyi şeyler düşünmüştü diğerlerinin aksine. Yemek yediler, Louis yorgun olduğunu söyleyerek iki değişik sokaktan ulaşabildiği evinin kapısını bu seferlik balkonuna manolya ekmiş, camdan hiç ayrılmayan teyzenin olduğu seçenekten giderek buldu. Kıyafetlerini dağınık gardırobun içine atarak birkaç dakikalığına yatağa uzandı, uyuyakaldı.

Freud, rüyaların bilinçaltımıza uzanan derin köprüler olduğunu söyler. Aynı Freud aslında hepimizin anne ve babalarımızın hastası olduğunu da belirtir ama pek ihtimal vermeyiz. Çoğumuz uyandığımızda rüyalarımızı hatırlamayız, maceradan maceraya koşmuş olsak da, hiç gitmediğimiz uzak bir ülkenin haritalarını karıştırmışsak bile sonuç değişmez. Çoğumuz Louis ve Mathilda değiliz ve Freud psikanaliz kitaplarını ölü olduğu için okuyamıyor.

Louis Mathilda’yı yeniden gördüğünde ilk karşılaşmalarının üzerinden yaklaşık 3 saat on dört dakika geçmişti. Denize bakan ve caponların sahil dediği bir kıyı şeridinde bütün gününü harcayan bir bankta oturuyordu. Mathilda usulca yanına oturdu.

- tanışıyor muyuz?
- Bilmem, hatırlayamadım.

Oysa Mathilda’ya bugünlerde mutlu mu yoksa mutsuz mu olduğunu sorsa birkaç saniye düşünerek garip bir belirsizlik içerisinde ikisi de değil diye cevap verecekti. Belirsizliğin belirli nedenleri vardır aslında ve insanoğulları belirleyerek canlarını sıkmak istemezler. Mateo yüzünden olabilirdi, yalnızlıktan sıkılan Mathilda kendisi ile uzunca bir müddettir ilgilenen Mateo’nun ısrarcı tutumuna dayanamamış ve şimdiki gençlerin çıkmak diye tabir ettikleri basit bir ilişkinin güzel bir paragrafına konu olmuştu. Gençler haklıydı, çıkıyorlardı, sinemaya, tiyatroya, konserlere gidiyor, çıkmadıkları zamanlarda evde birlikte film izliyorlardı. Lakin aşk birlikte izlenen filmlerde bize mucizevi şekillerde sunulan bir şeydi ve ikisinin arasında ikisi de bilse de böyle kahramansal bir ilişki yoktu. Gençlerin bilmediği şey, aşkın çıkmak yerine içimizde bir yerlerde öylece oturan mantıksız bir şey olması.

- ne yapalım, denize girelim mi?

Louis denize atladı, Mathilda onu takip etti. Etraftaki kimseler birden yok oldular, rüyaların en güzel yanı da buydu, istiyordunuz ve sihirli cadılar misali istedikleriniz hemen oluveriyordu. Yüzmeye başladılar, Mathilda kendisinin balık olduğunu düşündü, Louis ona yetişmek için hızlandı. Yüzmekten vazgeçtiklerinde kendilerini uzak bir adada buldular.

İnsanlar rüyalarında pek konuşmazlar, konuştukları vakitse ya kısa cümleler kurarlar ya da bir şey isterler. Mathilda hayatının pek kimsenin girmesine izin vermediği mahallelerini uzun kelimelerle anlatmaya başladığında Louis aslında pek çok şeyi bir yerlerden bildiğini fark etti. Mathilda okuduğu kitaplardaki kadınlara benziyordu, benzemeliydi zaten, madem bir rüyanın ortasındaydılar ve Louis kaldırımdaki bayanı uykusunun içinde yeniden hatırlamıştı, o halde ona muhteşem özellikler vermekte serbestti, öyle olup olmamak artık Mathilda’nın sorunuydu. Aşk hangi iklimde olursa olsun iyi söylenmiş bir yalana inanmaktan başka bir şey değildir.

Louis ısrarla çalan kapıyı açmak için uyandığında, Mathilda üşüdüğünü fark ederek ne kadar süredir uyuduğunu anlamak için saati aramaya başladı. Gelen Isabel idi, okulda görmesi gereken bir hoca vardı, anahtarını unutmuş olmasa zil bu kadar gürültü yapmayacaktı. Isabel etrafa boş gözlerle bakan sevgilisine küçücük öptü:

- bakıyorum uyumuşuz.

Mathilda telefondaki arkadaşının basit sorusuna cevap verdi.

- evet, uyuyakalmışım, ondan böyle geliyor sesim.

Uyandığımızda rüyalarımızı hatırlayabilmek için yaklaşık 4 dakikamız vardır, o 5 dakika sonrasında gördüğünüzü düşündüğünüz şeylerin bir kısmı aslında gözlerinizin kapalı olduğu kısımdan ziyade uyku sersemliğinizin uydurması haline gelir. 6. dakikada nefes alışverişleriniz normale döner, sekiz dakika içinde eğer normal şartlarda iseniz hayat devam eder, yalnızca kaç saat uyuduğunuzu hesaplayabilirsiniz. Bu bilgiler yalnızca aynı rüyayı, yeri, kişiyi ikinci kere gördüğünüz zaman geçerliliğini yitirir.

Mathilda Mateo’ya rüyasından bahsetmenin doğru olmayacağını düşündüğü sırada, Louis kendisine bir şeyler anlatan sevgilisini dinliyorken aklından Mathilda geçiyordu.

- beni dinlemiyor musun Mathilda?

Louis yakalandığını anlayarak durumu kurtarmaya çalıştı:

- dinliyorum ama aklıma işle alakalı bir şey takıldı.

Mathilda yalnızca yolunda yürüyen sıradan bir adamı neden rüyasında gördüğünü bilmiyordu. Yolunda yürümeyen hayatına kendisine söylemeden bir kurtarıcı ararken gerekli süpermenin işi aynı caddeye mi düşmüştü, matematiğin büyülü olasılıkları birbirleri için ancak bu kadarına mı izin vermişti, soru işareti. Louis, Mathilda’nın anlattıklarını iyice hatırlamaya çalıştı, ne demişti, “bazen herşeyden o kadar çok sıkılıyorum ki”. Ki bu cümle bazen aklına geldiğinde; tam bir toplantıya girerken, uyumadan biraz önce, ayakkabılarını bağlarken Louis noktalı bir virgül olmak isteyecekti.

- uyumayacak mısın Mathilda?

Louis elindeki kitabın son yirmi sayfasına bakarak:

- şunu bitireyim öyle yatacağım.

Aztekliler dünyadaki herkesin bir çift olarak yaratıldığına inanırlarmış, yeryüzünde karşılaşmasalar bile öldüklerinde birbirlerini bulacaklarına, ancak o zaman kişinin bir şeyleri gerçekten bilebileceğini düşünürlermiş. İsviçreli bilim adamları ise yaptıkları deneylerde azteklilerin yalancı olduklarına kanaat getirmişler, ölmüş gitmiş zaten aztekliler, bir daha da kimse haber alamamış.

- olmuyor Mateo, denedim ama olmuyor.

Isabel gözlüğünü çıkarıp masanın üzerine bırakırken:

- biliyorum, senin cümlelerinde geçen ben değilim.

3 Comments:

At 12:48 PM, Blogger gaia said...

mathilda uyanır;"çok ilginç bi' rüya gördüm louis"

 
At 11:29 PM, Anonymous Anonymous said...

ilk anonimusun ben oliym dedim anam, öptüm seni

 
At 3:17 AM, Blogger hephercokhic said...

:) çok güzeldi. Kurgun ve bunları açık ifade eden sözcüklerin.

 

Post a Comment

<< Home